İnşaat sektörü, Türkiye’de, ekonominin lokomotifi olma özelliğinin yanında, sıklıkla, ekonomik darboğazlardan çıkışın bir yöntemi olarak da canlı tutulmaya çalışılır. Bununla beraber, temel bir ihtiyaç olan barınma gereksinimi ve zaman zaman teşviklerle de desteklenen konut piyasasında oluşan aşırı değerlemeler, aslında baştan sona kadar teknik ve mesleki bilgi gerektiren bir iş olan inşaat işini, inşaat işinden hiç anlamadığı halde, kısa yoldan zengin olmak isteyen ve çok para kazanmaktan başka bir gayesi olmayan herkesin yaptığı bir iş haline getirmektedir. Ve ne yazık ki; bu ülkede, biraz parası olan herkes, müteahhit olup kamu inşaat ihalelerine de girebiliyor, konut da üretip satabiliyor.
Evet, son derece teknik olan, bilgi gerektiren ve en önemlisi, -yaşanan her depremde gördüğümüz gibi- kusurlarının bedelini insanların canlarıyla ödediği bir iş olan inşaat işini, biraz parası olan herkes müteahhit olup yapabiliyor. Önemli bir nokta da; en çok vasıfsız insanın çalıştığı sektörün inşaat sektörü olmasıdır. Bunun bedelini de her depremde, büyük acılarla ödüyoruz.
İnşaat işi, parası olanın, tek amacı da daha fazla para kazanmak olanın yapacağı ticari bir iş değildir. İşinin ehli, ahlak ve vicdan sahibi mimar ve mühendisler tarafından tasarlanması, uygulanması, denetlenmesi ve yine işinin ehli, eğitimli, vicdan ve ahlak sahibi ustalar tarafından yapılması gereken son derece profesyonel bir iştir. Bunun sağlanması için öncelikle, inşaat işi yapmak isteyenlerin, gerekli mesleki bilgi ve yetkinliğinin sıkı bir kontrolden geçirileceği mevzuata ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun yanında, inşaat işinde çalışan ustaları yetiştirecek eğitim ve sertifikasyon programları oluşturulmalıdır. Vasıfsız insanların inşaat işlerinde çalışması engellenmelidir. Kontrol ve denetim işi bir formalite olmaktan çıkarılmalıdır.
İnşaat kalitesinin temel gereksinimlerinden birinin de mühendislik, mimarlık hizmet kalitesi olduğu da bir gerçektir. Mevcut mevzuat ile her mimar ve mühendis, okuldan mezun olur olmaz her türlü inşaat için proje, kontrollük ve denetim yapabilmektedir. Bu durum mühendislik ve mimarlık hizmet kalitesini düşürdüğü gibi inşaatlarda önemli dizayn ve imalat hatalarına sebep olmaktadır. Diğer bir çok meslekte olduğu gibi; mühendis ve mimarların da mezun olduktan sonra belirli bir süre (belki birkaç sene) uygulama stajı yapmaları ve bunun sonucunda da etkin bir değerlendirmeden geçtikten sonra mesleki yetkilerini kullanmalarına izin verilmelidir. Halihazırda, okul sırasında yapılan kısa süreli ve yüzeysel stajların mesleki gelişime pek bir katkısı olmadığı açıktır. Bunun yanında, mühendis ve mimarların, okuldan sonra belirli alanlarda uzmanlaşmaya yönlendirilmeleri ve herkesin kendi uzmanlık alanında çalışma yetkisi olması da mühendislik ve mimarlık hizmet kalitesini yükseltecek bir yöntem olacaktır.
Yoksa, buradaki haberde de görüldüğü gibi, mevcut mevzuat ile kaliteli ve sağlam inşaat yapmak zor görünüyor.