Ne demeli, nasıl anlatmalı, nereden başlamalı, hangisinden bahsetmeli bilemiyor, insan. Bir anda, milyonlarca insanın derinden etkilendiği, binlerce binanın yerle bir olduğu, binlercesinin de kullanılamaz hale geldiği, neredeyse kıyameti andıran bir felaket yaşadık. İnsanların kendi elleriyle hazırladığı bir felaket.
Geride enkaz haline gelmiş binalar, yıkıntılar altında kalan insanlar, yerle bir olmuş binaların başında, kendileri hasbelkader kurtulmuş, ümitsizce, enkaz altındaki yakınlarının kurtarılmasını bekleyen, çaresiz insanlar bırakan bir felaket. Öyle bir felaket ki; ülkedeki herkesi derin bir yasa ve endişeye boğdu.
Doğası gereği beklenmedik ancak sonuçları herkes tarafından beklenen bir deprem felaketi daha yaşadık. Son yüzyılda olan en büyük deprem olduğu söyleniyor. Üstelik dokuz saat arayla, artarda olan iki büyük deprem. Beklenmedik diyorum ama aslında işin uzmanları bu depremi beklediklerini, daha önce defalarca anlattılar. Sadece tam zamanını bilmek mümkün olmadığı için beklenmedik oluyor.
06 Şubat 2023 Pazartesi günü, saat 04.17’de Kahramanmaraş, Pazarcık merkezli 7.7 büyüklüğünde ve ardından saat 13.24’te Elbistan 7.6 büyüklüğünde iki büyük deprem meydana geldi. Bu depremler, Adıyaman, Adana, Hatay, Antep, Urfa, Diyarbakır, Osmaniye, Malatya, Kilis ve Elazığ’da çok sayıda binanın yıkılmasına ve çok sayıda insanın hayatını kaybetmesinde neden olmuştur. 22.02.2023 itibariyle, resmi verilere göre 43 bin 556 kişi hayatını kaybetmiş, 448 bin 18 kişi yaralanmış, 90 bin 609 yıkılmış veya ağır hasar almıştır. Yıkılan bina sayısına bakıldığında hayatını kaybedenlerin sayısının çok deha fazla olduğu tahmin edilebilir.
Bir doğa olayı olan depremin felakete dönüşmesinin sebebinin insanların yaptığı kusurlu yapılar olduğu açıktır. Yaşanan her deprem felaketinden sonra olanları çarçabuk unutup aynı şekilde kusurlu bina yapmaya devam etmek, ancak bağnazca bir cehalet, ağır bir ihmalkarlık ya da çıkar uğruna insan hayatını hiçe sayan bir gözü dönmüşlük ile açıklanabilir. Meydana gelen her depremin bir felakete dönüşmesinde sorumluluğu olanların, yaşananlara bir takım dini kılıflar uydurmaya çalışmaları ise, en hafif tabiriyle, ahlaksızlıktır.
Depreme dayanıklı yapı üretimi, bir çok faktörün etkili olduğu komplike bir iş olmakla beraber, yaşanan felaketler, bize, yapı üretiminde çalışanlar ile düzenleyici ve denetleyici görevlilerin vicdan ve ahlak sahibi olmasının en önemli faktör olduğunu gösterdi. Bununla beraber, yıkılan binalarda hem yapı sahiplerinin, hem inşaatı yapanların hem de düzenleyici ve denetleyici kurum ve kuruluşların ağır ihmallerinin olduğu da açıkça görünmektedir. Ayrıca imar affı gibi, kusurlu ve dayanıksız yapıları görmezden gelmeye sebep olan politikaların da yıkımların boyutunun felakete dönüşmesindeki katkısı tartışılmazdır. Bu tür politikaların, kusurlu ve dayanıksız yapı üretimini normalleştirdiği de açıktır.
Her depremden sonra gündeme gelen ve günlerce tartışılan konuların başında yapı üretiminin eğitimli insanlar tarafından yapılması, inşaatlarda teknik eleman bulundurulmasının zorunlu olması, teknik elemanlar tarafından denetlenmesi, sıkı kuralların konulması, ilgili mevzuat hükümlerinin ağırlaştırılması vb. konular bulunmaktadır. Şüphesiz bütün bunlar önemlidir ancak bu felaketleri önlemenin yolu ve buna benzer bir çok önemli toplumsal sorunun çözümü, vicdan ve ahlak sahibi insanlar yetiştirmektir. Nitekim bunu başarmış toplumlara baktığımızda daha şiddetli depremleri çok daha az kayıp ve hasarla atlattıklarına şahit oluyoruz. Biz de toplum olarak bunu başardığımızda her depremin bir felakete dönüşmesini engellemiş olacağız.